Çocukta Öğrenme Arzusunun Evreleri
Her şeyden önce, çocukta bitmek tükenmek bilmeyen bir “öğrenme arzusunun” var olduğunu hiç aklımızdan çıkarmamalıyız. Öğrenme arzusu başta olmak üzere, çocuktaki din duygusunun nasıl oluştuğunu ve “psiko-sosyal” evreleri de bilmemiz gerekiyor.
Bu evreleri maddeler halinde sıralayalım.
1 – Öğrenme Duygusu: Çocuk ihtiyaçlarını karşılayacak durumda olmadığından “duygularıyla” hareket eder. Bu duyguların başında da “öğrenme duygusu” gelmektedir. Çocuğun davranışlarının çoğu öğrenme duygusuna dayalı olarak gelişir. İlk öğrendiği ve tanıdığı kişi de “annesidir”. Çocuk annesiyle birlikte “sevmeyi ve sevilmeyi” öğrenir. Cisimleri, sesleri, konuşmaları ve çevresini “öğrenmeye ve tanımaya” çalışır. Çocuğun ruh dünyasında “inanma ihtiyacı” çok kuvvetli olduğundan öğrendiği her şeye inanır ve inandığı şeye de “bağlanır.”
2 – Bağlanma Duygusu: Çocuk çaresiz ve güçsüz olduğundan tanıyıp inandığı varlıklara çok çabuk bağlanır. Himaye edilme, sığınma ve bağlanma arzusu onun fıtratında mevcuttur. Bu yüzden aileye en çok bağlı kalan fertlerin başında çocuklar gelmektedir. Fani varlıklara bağlanma ihtiyacı zamanla “Allah’a bağlanma” şekline dönüşür.
3 – Güvenme Duygusu: Çocuk dünyaya gelir gelmez etrafındakileri önce merak edip öğreniyor. Ondan sonra öğrendiklerine inanıp bağlanıyor. Daha sonra umut bağladığı insanlara veya varlıklara “güvenme ihtiyacı” duyuyor. Çocuk ailesine ve çevresine güvendiği müddetçe kendini rahat hisseder. Güvensizlik içerisinde olduğu müddetçe devamlı huzursuz ve tedirgin olur. Anne - baba ve çevreye karşı olan bu duygunun yerini daha sonra “Allah’a güven duygusu” alıyor.
4 – Merak Duygusu: Bu duygu her yetişkin insanda da vardır. Çocuklarda daha fazladır. Çocuk aklı kestiği kadarıyla, çevresindeki olayları çözmek ister. Çözemediği olayları, merak etmeye başlar. Bu dönem, çocuğun kaprislik ve egoistlik dönemidir. Özgür olabilmesi ve istediğini yapabilmesi için kafasının içinde bir sürü sorular oluşur. Bu soruların büyük çoğunluğu da “din” ile ilgilidir.
5 – Çocuğun İstekleri: Çocuk merak ettiklerini ve gördüklerini her fırsatta istemeye başlar. Bu durum, 2 veya 3 yaşından sonra kendini daha fazla gösterir. Dini kafasında şekillendirmiştir. Aynı şekilde, Allah’ı da kafasında şekillendirmiştir. Kafasında şekillendirdiği Allah’ı ister. İşte bu devre, ebeveynin çocuğuna anlayacağı bir dilde Allah’ı ve dini anlatmanın tam zamanıdır.
6 – Düşünme Dönemi: Çocuk belli bir dönem sonra gördüklerini ve duyduklarını düşünmeye ve araştırmaya başlar. İki yaşından sonra bu durum daha yoğunluk kazanır. Olaylara önce duygusal, daha sonra zihinsel yaklaşır. Çocuğun en çok düşündüğü konuların başında “ Din ve Allah” gelir.
7 – Soruların Yoğunlaştığı Dönem: Üç yaşından sonra çocuğun soru sorma dönemi yoğunlaşır. Gördükleri, yaşadıkları, işittikleri, özellikle düşündükleri konular hakkında bilinçli sorular sorar. Bu dönemde çocuklara, sabırla ve sevgiyle yaklaşıp anlayacakları bir dille sorularının hepsine uygun cevaplar verilmesi gerekir. Çocuğun en çok sorduğu soruların başında “Allah’ın varlığı ve nasıl bir şey olduğu” önemli yer tutar.
8 – Hayal etme duygusu: Çocuk gördüklerini ve düşündüklerini kendi dünyası içerisinde hayal eder. Masallara ve efsanevi olaylara karşı olan düşkünlüğü hayal etme duygusunun yoğunluğundan kaynaklanıyor. Çevresinde gördüğü, duyduğu olayları önce öğrenmeye, sonra düşünmeye ve daha sonra da hayal etmeye başlar. Hayal ettiği konuların başında da, “dini konular” gelir.
9 – Taklit Etme Dönemi: Çocukların en çok yaptığı davranışlardan biri de büyüklerini taklit etmektir. Çocuk önceleri bilmeden taklit eder. Daha sonraları yaptığı taklitlerle yanlışı-doğruyu öğrenir. Bilinçli ve bilinçsiz taklitler sonucunda da çocuğun kişiliği oluşur. Çocuk çok iyi bir gözlemci ve çok iyi bir taklitçi olduğundan anne ve babalar çocuklarına karşı devamlı güzel model olmak zorundadırlar. Anne ve babanın namaz kılışını ve diğer ibadetlerini taklit etmesi çocuğu dine yöneltir.
10 – İç Ve Dış Etkenler: İç etkenler, aile içindeki davranışlardır. Anne ve babalar çocuklarına sabırla ve sevgiyle iç etkenleri uygulayarak “kişilik ve kimlik” kazandırmak zorundadırlar. Dış etkenler devreye girdiği zaman, anne ve babanın etkisi % 25 düşer. Bu devreden sonra anne ve babanın etki alanı çok sınırlı olduğundan 7 yaşına kadar olan “psiko-sosyal evreleri” çok iyi değerlendirmeleri gerekmektedir. İnsan yetiştirmek, dünyanın en zor ve en meşakkatli işi olduğundan çok büyük “sabır ve azım” gerekmektedir. Zor olduğu kadar da hayatın en zevkli, en yararlı ve en kutsal işi olduğunu da hiçbir zaman unutmamalıyız...