Ailede Eğitim ve Terbiyenin Önemi
İlk önce birlikte kullanılan ve genelde arasındaki fark anlaşılmayan eğitim ve öğretimi tanımlayalım.
“ Öğretim”, bilgi düzeyindeki yenilik ve değişiklikleri içine alır. Bir nevi teorik anlamda kavramların içeriğine vakıf olunmasıdır.
“Eğitim” ise davranışlarla ölçülür. Yani kazanılan davranışlardır.
Genelde birlikte kullanılan bu iki ifade, her ne kadar karıştırılıp birbirinin yerine kullanılsa da, aslında birbirini tamamlayıcıdır.
Ülkemizde, eğitim ve öğretim, yaygın olarak okullarda verilir. Genel itibariyle eğitim ihmal edilmiş, öğretim ön plana çıkmış; bunun sonucu olarak da eğitim yönü zayıf, yüksek öğrenimli insanlar yetiştirilmiştir. O zaman aileye çok iş düşmektedir. Yaygın eğitim-öğretim programlarındaki bu boşluğu ailenin vereceği bilinçli destek dolduracaktır.
“Sağlıklı toplum, sağlıklı bireylerden oluşur.” Çocuğun ilk terbiyesi ailede başlar. Okul bunu belli bir dönem, kısmen üstlense de aile çok önemlidir. Çünkü devam eden eğitimin temelini atan, ailedir.
Çocuğun hayatında çok önemli bir yer tutan aile, toplumun da temel birimi; yapı taşıdır. Aile sağlam olduğu sürece sağlıklı bireyler yetişir; toplum sağlıklı olur. Onun içindir ki bir toplum sömürülmek istendiğinde önce bireyler yalnızlaştırılır; aile bağları zayıflatılır.
O zaman aile nasıl olmalıdır? Bizim milli kültürümüzde aile daha kalabalıktır. Bugünkü tanımıyla geniş aile yapısı hâkimdir. Aile geniş olunca çocuk, anne- babanın yanı sıra yakın akrabaların arasında yetişir. Bunun kazancı, çocuğun farklı kaynaklardan beslenmesi; alt yapısının zengin olması manasına gelir. Bugün ise gerek hayat şartları, gerekse popüler kültürün etkisiyle çekirdek aileye dönülmüştür. Bir başka deyişle bir taraftan bilinçli bir şekilde yerleştirilmeye çalışılan Batı Kültürü, diğer taraftan evlilik yaşının kariyer vb. sebeplerden dolayı ertelenmesi bunda etkili olmaktadır. Evlilik yaşının ertelenmesi, sınırları keskinleşen bireylerin daha özgür yaşamak için çekirdek aileyi tercih etmesinde etkilidir. Böyle bir ailede dünyaya gelen çocuklar anne-babasının gayreti nispetinde yetişir. Neler yapılabilir?
Evlilik çağına gelen veya evlenme niyetinde olan gençlere “eş ve aile sorumluluğu”; çocuk edinmeden önce de genç çiftlere “anne- baba olma bilinci” verme amaçlı programlar hazırlanır; katılımlar teşvik edilebilir. Bunlar destek amaçlı programlardır. En az bu programlar kadar etkili olacak bir başka çözüm de geniş aile bireylerinin bağlarıdır. Yeni evlenen gençlere biraz zaman tanıyıp gerçek anlamda aile olabilmeleri için beklemek; baskı kurmadan aile bağlarını devam ettirmektir. Bu aşamada her iki taraftan da özellikle aile büyüklerine çok iş düşmektedir. Korunan aile bağları hem yeni kurulan aileyi sağlam temeller üzerine oturtacak, hem de gelecekte katılacak genç bireylere zengin bir ortam sağlayacaktır.
Bir insanın karakterinin şekillenmesinde üç temel unsur vardır. Bunlar: 1. Genetik yapı 2. Çevre 3. Eğitimdir. Yani eğitim, genetik yapı ve çevreden bağımsız değildir. O zaman iyi yetiştirilmiş çocuklara sahip olmak isteyenler , genetikle gelen özellikler göz önüne alındığında, işe eş seçiminden başlamalıdırlar. Yani anne ve baba adaylarının evlilikten önceki tercihleri ve yaşam tarzları dahi çocuğun karakterini belirleyicidir. Peki eş seçiminde neye dikkat edilmesi gerekir?
Burada ölçüyü Efendimiz (s.a.v.) koymuştur: “ Bir kadınla dört şey için evlenilir: Asaleti, zenginliği, güzelliği ve dindarlığı. Siz dindar olanı seçin.” Aynı ölçü, evlilik çağına gelen genç kızlarımız için de geçerlidir. Dindar olanı seçmek… Dindar olan ve Hakk’ın koyduğu ölçüye riayet eden/riayet etmeye çalışan bir insan, zaten ideal insandır.
Her şeyden önce gerekli olan, ailede İslam ahlâkının yerleşmiş olmasıdır. Ölçümüz Allah Rasulü’nün hayatıdır.
“ İslamiyet bizi daima ahlâki faziletlerin en yükseklerine, insani meziyetlerin en büyüklerine çağırmaktadır. İmanca olgunluk mertebesini bulabilmek için, ahlâken en yüksek derecede olmak gerekir.
Birçok âyet-i kerime ve hadis-i şerif bize gösterir ki, ahlâkı ve insanlara davranışı iyi olmayan , sosyal terbiye ve nezâketten mahrum olan; İslâmiyeti, itikadi ve ameli olarak tatbik etse de, müslümanlığı tam değildir.
Onun için her müslümanın en büyük gayesi, ahlâki bakımdan da yükselmek olmalıdır.”
“ İmanı en olgun kimseler, ahlâkı en olgun olanlardır.” (H.Ş.)
Zübeyde BAYER